ANNE BABA REHBERİ - GÜVEM TÜRE

Hayat Bir Hikaye

Hepimiz Aileyiz Kurumsal Icon hepimizaileyiz.com.tr
Yayın : 28.01.2013

Güvemce

Güvem'ce yi okuyan bir eğitici, benimle de tanışmak istedi. Çok mutlu oldum. Tanıştık. Kitabımda geçen pek çok olay hakkında notlar almış. Bana onları sorarken eleştirileri de olduğunu söyledi. Kulaklarımı kocaman açtım ve dinlemeye başladım. Bana yöneltilen eleştirilerden biri yazılarımda giriş, gelişme ve sonuç kısımlarının olmamasıydı. Ne diyebilirdim ki?.. Sadece en minik sesimle ve kırmaktan korkarak, kompozisyon yazmadığımı söyledim.

Bu söyleşinin ardından düşündüm doğrusu, nasıl yazıyorum ben? Ben yazmak için yazmıyorum. Veyahut da ben yazayım da insanlar öğrensinler diye de yazmıyorum. Gördüklerimi, yaşadıklarımı paylaşıyorum. Konuştuğum gibi yazıyorum. İçimden geldiği gibi yapıyorum. Bu tarzı, bu bir “Güvem tarzı” ise lisedeki edebiyat öğretmenim Nermin hanım sayesinde edindim. Bize yazmamız için bir konu verdiği zaman hiç kısıtlamazdı ve ben de istediğim gibi yazardım. Bütün iş meramımı anlatmak değil mi? Ben meramımı anlattığıma inanıyorum.

Tabii ki bu konuda oğlumla da konuştum. “Hikayelerin hepsinden mekanı, zamanı ve karakterleri tanımlayan şaşalı bir giriş bölümüne, olayların ekseriyetiyle geliştiği bir gelişme bölümüne ve her şeyin bir çırpıda neticelendirildiği bir sonuç bölümüne sahip olmasını beklemek pek de mantıklı bir beklenti değil.” dedi bana. Ben ağzım açık bu sözleri sindirmeye çalışırken: “Her hikayenin, bir giriş bölümü olmak zorunda değil, bazen çok hızlı, çok ani başlayabilir her şey ve daha mekan ile zaman oturmadan yerli yerine, olaylar çoktan gelişmiş olabilir, daha sen şimdi ne olacak diye düşünemeden, aslında her şey gelişmiştir zaten.” demez mi! Hayda.. Ben yazıdan falan vazgeçtim hayata daldık biz.

Hayat nasıl bir şey? Aslında hayatımız değil hani roman olan, yaşadıklarımızı yazınca roman oluyor her şey ya öyleyse bizim hayatlarımızın giriş, gelişme ve sonuçları var mı? Bu soruya şöyle yanıt verilebilir, doğuyoruz giriş, büyüyüp, okuyup, evleniyoruz, gelişme, yaşlanıp ölüyoruz da sonuç. Tamam! Hiç itirazım yok. Biyolojik olarak bu doğru ama duygularımızla yaşadığımız hikayelerimiz ne olacak. Hayatı, hayat yapan o hikayeler. Can'ın buna da yanıtı hazırdı: “Giriş bir heyecandır, kitap için de, arkadaşlıklar için de aşk için de giriş hikayenin seninle flörtüdür; yaşadığımız hayat bu. Gelişme bölümünde ise git gide düğüme dönüşen bir kurgu, karmaşık ve sürekli değişebilen pamuk ipliğine bağlı duygular, mantıklı sanılan kararlar ve bu kararların gerçekte mantıksızlığıdır gelişme. Gelişme bir mantıksızlık beyanının, inceden inceden yutturulmasıdır esasında.” dedi ve noktayı koydu. Aldı mı beni bir felsefe. Hayatımın her olayında ayrı bir giriş, ayrı bir gelişme ve apayrı bir sonuç yaşadığımı düşündüm. Hayatımın hikayelerine başladığım zaman hep mutlu mutlu sonlar düşledim o hikayeyi bitirmek için ama sonra ortaya çıkan kahramanlar alıp başlarını gittiler ve hikayeyi belki onlara göre iyi ama bana göre kötü sonlandırdılar. Yoksa onlar gelişme bölümünde gelişemeden kalakalanlardanmıydılar?

Şimdi sizler de hayatınızı, hayatınızın içinde yer alan küçük -küçük hikayelerinizi gözden geçirin isterseniz. Kompozisyon gibi bakın duruma. Kaleminizi kırmaya gerek yok, zira gene oğlum son olarak dedi ki: “Hayatın ne başı ne ortası ne de sonu belli değilken ve her yeni anın daha farklıya bir yol alması mümkünken, neden hikayelerin farklı olsun ki?” İyi mi?

Konular :