Arabesk ve Mahalle Baskısı
Yazıklar olsun, yazıklar olsun
Kaderin böylesine, yazıklar olsun
Her şey karanlık, nerde insanlık
Kula kulluk edene yazıklar olsun.
Batsın bu dünya, bitsin bu rüya
Ağlatıp da gülene, yazıklar olsun
Dolmamış çileler, yaşanmamış dertler
Hasret çeken gönül, benim mi olsun..
Biraz gülümseme ile karışık söylerdik rakı sofralarında batsın dünyayı.
Gülümsememizin sebebi bizden uzak kabul ettiğimiz bir müziğin (biz Yeni Türkü, Beatles veya benzerlerini dinlerdik) ancak esprilere meze olabileceğini düşünmemizdendi. İçimizden biri ne güzel sözleri var ama dese, masadan aforoz edileceği tartışılmaz bir gerçekti. Şüpheli gözlerle biri birimize bakıp içten söyleyeni tespit etmeye çalışırdık. Şarkının sonu gelmezdi,; gelse şüphe uyandırırdı, batsın bu dünya deyip geçilirdi. Mutlaka içimizden gerçekten sevmeyenlerde vardı; ama çoğumuzun içinde şarkının oluşturduğu çekim ise sadece içimizde bir sır olarak kalırdı.
Bu şarkıyı Orhan Gencebay söylemese hakikaten zihnimizden silinirdi ancak onun kişiliği de bu şarkıyı hep akıllarda tuttu.
Şimdi itiraf ediyorum ben bu şarkıyı seviyorum (bu şarkıyı sevmem Ankaralı Turgut’u sevmemi gerektirmez).
Sevmeye de bilirdim, sevmemem bu şarkıyı sevenleri “vatan hainliği “ ile suçlamamı da gerektirmez. Sevgili babamın en sevdiği şarkı “Averemu” adlı 1951 yapımı bir Hint film müziğiydi. Gönül bu kimi sever, neyi sever bilinmez.
Bildiğiniz bir fıkradır, ama konuyu iyi anlatması açısından yazmak istedim. Bayburt’u tarihinde ilk defa İstanbul Senfoni Orkestrası ziyaret eder, konser halka açıktır. Ön sıraları kapan yaşlı amcaya konser çıkışında gazeteci soruyu sorar. “Amca konseri nasıl buldun”, amca utana sıkıla cevap verir “Bayburt, Bayburt olalı böyle bir işkence görmemiştir, yavrum” der. Oysa etrafımda pek çok insan bilirim ki, aylar öncesinden bilet alıp bu konserleri izlemek için gün sayar.
Kızım 11 yaşında, One Direction en sevdiği grup, lmfao diğeri. Geçen ay beraber lmfao konserine gittik. İlk bir saat tempoya iyi ayak uydurdum, ikinci saatin sonunda kafalarına geçirdikleri karton kutuyu ele geçirip ufak bir sessizlik yaratmak için epey uğraştım. Hadi buna kuşak çatışması diyelim. Babamız da bizim dinlediğimizi beğenmezdi. Ama aynı kuşakların kendi müzik zevklerinin, başkalarınınki ile aynı olmasını beklemesi ve onları zevksizlikle suçlaması kadar anlamsız bir şey var mı?
Yaşamak tüm renkleri ile ne güzel, bunun keyfine varalım. İçinizden ne geliyorsa onu yapın. Aristokrat bir düğünde göbek atın, halay çekin, içinizden geliyorsa tango yapın, vals yapın veya hepsini karıştırıp bir onu, bir diğerini yapın. Sizi ayıplayan olur diye korkmayın; iç sesinize kulak verin, yani gerekirse “Vatan haini olun!”
Sevgilerimle,