Sen, Sana Ne Derdin?
“Another Earth” filmini izledim. Filimde insanlar bir sabah kalktıklarında Ay'ın yanında ikinci bir Dünya görüyorlar ve filmin devamında, bu gezenin bizlerin bir yansıması olduğunu, bizim hayatlarımızın aynısını yaşayan insanlar, kısaca hepimizin aynı yaşta, aynı fiziki görümünde tıpatıp bir eşinin olduğunu öğreniyorlar.
Bilim adamları ve birkaç kişi gezegene kendileri ile tanışmaya gidiyorlar. Filmi izlemenizi tavsiye ederim ve ardından şu soruyu sormanızı tavsiye ederim. " Siz kendinizle tanıştığınız ona ilk ne sorardınız?" Şimdi ben kendi sorularımı soruyorum:
Selamlaşma: Genelde selamlaşmayı karşımızdakinin karakterine, görüntüsüne, siyasal düşüncesine göre veriri; yani selamlaşma şeklini başkalarına göre şekillendiririz. Peki kendimle nasıl selamlaşacağım, liseli kızların bir birini gördüğünde selamlaşması gibi çığlıklar, zıplamalar, sarılmalar gibi mi, yeni selamlama tekniği boğalar gibi kafaları tokuşturarak mı, şlap diye dudakları yanağa bandırmak gibi mi, sadece el sıkarak mı?
Dile kolay yıllardır birbirimizi görmedik. Yoksa gördük mü?.. Her sabah aynaya baktığımızda veya herhangi bir camın aksinde veya bir fotoğraf karesinde kendimizi gördük mü? Gördük, peki değen değmeyen insanları selamlarken, kendimize bir selamı neden eksik gördük? Hepimiz en azından bir günaydını hak ediyoruz. “Selam Fikret!”, “Selam, sıcak bir sarılmayı, sırtını okşanmayı hak ediyorsun, seni gerçekten çok özlemişim.”
İnsanlar üzerinde yapılan bir testten bahsetmek istiyorum, bu teste, görgü tanıklarının tariflerine göre suçluların bulunması için profesyonel olarak eğitilen bir polis ressamına bir perdenin arkasından kendinizin yüzünü tarif etmeniz isteniyor, aynı polise bir başka biriden de sizi tarif etmenizi istiyor. Deneklerin çoğu kendilerini olduğundan çirkin tarif ediyor, diğer resim ise gerçeğine çok yakın çıkıyor. Sonuç, kendimizi beğenmiyoruz ve sevmiyoruz!
İlk sorum: Yaşadıklarımız aynı olduğuna göre, hissettiklerimizim aynı olup, olmadığını merak ederdim ve binlerce soru sorardım. Senin de kızın var de mi? Onu her şeyden çok seviyor musun? Ya annen, yani annemiz nasıl? Yaptığı lazböreğini sen de çok seviyor musun? Aşık oldun mu? Kime?
Belki cevapların seninki ile aynı olacak ama önemli olan kendi hislerinizi belki de kendinize bile söyleyemediğiniz gerçekleri öğreneceksiniz. Çünkü, biz insanlar bazı gerçekleri kendimize söyleyemeyiz. Aslında belki yaşadığınız şehri sevmediğinizi, işinizden nefret ettiğinizi, gerçek aşkınız hiçbir zaman itiraf edemediğiniz o kişi olduğunuzu öğreneceksiniz. O kadar çok şeyi kendinizden sakladığınızı, bir o kadarının da unutmak için yastık altına attığınızı göreceksiniz.
Neden içimiz, dışımız bir değil? Neden gerçekleri kendimizden bile saklıyoruz? Çünkü kaybetmekten, utanmaktan, başkaların gözünden bakmaktan dolayı, kendin için değil de, başkaları için yaşamayı tercih ettiğimiz için biz, biz olamıyoruz?
Benim en iyi arkadaşım olur musun? Beni, senden iyi tanıyan olamaz, aynı hataları yapıyoruz, aynı beceriksizlikler, aynı hayal kırıklıkları, aynı sırlar, aynı başarılar, aynı sevinmeler benim kendimden iyi arkadaşım olamaz. Eleştiri yok, kızma yok, bağırma yok, bol bol tebrikler.
- Olmadı dünyalı böyle yaparsak yanlış yaparız, özeleştiri diye bir şey var duydun mu, eğer bunu yapmazsak nasıl büyürüz.
-Kendimizi sevmeliyiz ama en yakın arkadaşın olamam, arkadaşın, arkadaşların olmalı, düştüğünde kaldıracak, yanlış yaptığında eleştirecek, sırını paylaşacak, kıskançlıkları görmecek bir arkadaşın olmalı. İyi bir arkadaş olmayı öğren ki iyi bir arkadaşın olsun.
- Şimdi ben gidiyorum, son soruda benim olsun.
- Eğer imkanın olsaydı, kendinle beraber yaşamak ister miydin?
Evet, bu soru sizlere, kendinizle beraber yaşamak ister miydiniz? Sizle ayı kanalı izleyen, aynı an da banyo yapan, aynı anda yemek yiyen, aynı an da uyuyan ve sabah kalkan birini yanınızda ister miydiniz? Bazen sevdiklerimize bile "düş yakamdan, böyle yapışık bir ilişki istemiyorum " demiyor muyuz? Kendimizi çekebilecek miyiz? Çekilmez biriysek, çekemeyenlere hak verecek miyiz?
Sevgilerimle,
Fikret Yıldırıcı
Yazar