SEYİR DEFTERİ - FİKRET YILDIRICİ

İstanbul Efendisi Neslini Yaşatabilmek

Hepimiz Aileyiz Kurumsal Icon hepimizaileyiz.com.tr
Yayın : 17.05.2012

İstanbul Efendisi Neslini Yaşatabilmek

Fötr şapkası, çizgili lacivert takım elbisesi ile Hollywood filmlerinden çıkmış bir hali vardı, Beylerbeyi iskelesinin karşısında bankta oturmuş, ıslak gözleri ile denizi seyrediyordu. Yanına oturunca başını çevirdi ve şapkasının kenarını tutarak selam verdi.

- "Günaydın… Deniz bugün her zamankinden daha mavi değil mi?” diye sordu.

Dün veya öbür günler yanından pek çok kez geçmeme rağmen denizin rengine bakmamıştım, mavi mi, daha çok mavi mi dikkat etmemiştim, denizdi işte renginin ne önemi vardı. Onu memnun etmek için:

-“Evet her zamankiden daha mavi” dedim.

-“Sahi mi, nereden anladınız?”

(Ben seni mutlu etmek için uğraşayım sen beni zorla bakalım, dedim içimden.)

-“Bilmiyorum siz sorunca öyle olması lazım diye düşündüm” diyerek lafı geveledim.

-“Ben göremiyorum evladım, şeker bilirsin…"

(Sorumluk duygusu içimi kapladı, daha önce dikkat edemediğim renk farkını, görmeyen bir ihtiyara nasıl anlatırdım, etrafa baktım başka biri bile bilir mi? Bu sorunun cevabını diye, hepsi benim gibi yürüyor, benin gibi bakıyordu dünyaya sanki, o şekerden bizler ise duygusuzluktan kör olmuştuk. Cevap veremedim, o da cevabımı beklemedi, ayağa kalktı. Bastonu ile ileri doğru adımlarını kontrol ederek denize yönelince ben de korkup, koluna girdim.)

-"Korkma!" dedi, "Nerede duracağımı biliyorum, sizler gibi değilim.”

(Tamam da bey amca her lafın da iğnelemen gerekmiyor herhalde, ben sana ne yaptım canım, altı üstü bankta yanına oturdum diye hayıflandım.)

-"Çok kibarsın, zahmet etme ben giderim oğlum."

(Hah şöyle biraz da iltifat lütfen.)

- “Tahtakale de manifatura dükkanım vardı, her sabah Beylerbeyi Vapuru ile Eminönüne geçer, her akşamda aynı vapurla dönerdik. Vapura binişimiz ayrı bir seramoni, inişimiz ayrı bir seramoni. Sabah 07:15’te iskeleye gelir, nerede ise tüm yolcularla selamlaşıp, hatır sorduktan sonra, geminin yanaşmasını sabırla beklerdik; gemi yanaşınca bir birimize, “Efendim siz önden buyurun, yok efendim olmaz siz burun” demekten, vapura bir süre binemez, kızgın kaptanın sireni ile “hadi beraber binelim” efendim diyerek yerlerimize geçerdik. Vapur seyahati boyunca politika ve spordan bahsederdik. Sizin gibi spor için birbirimize küfür etmez, sade ve seviyeli esprilerle takılırdık.”

Yavaşça kolunu çekti, tekrar teşekkür etti ve emin adımlarla caminin tarafına doğru hareket etti.

Eskiden İstanbul beyefendisi diye bir tabir vardı, beyefendi bu neslin son örneklerindendi. Geçen hafta olan olayları düşündüm birbirine saygısı kalmayan, kendinden olmayanı öteki gören bir topluma dönüşmüştük. Futbol takım taraftarları neredeyse bir forma uğruna birbirini öldürmeye hazırken, sanatın temellerinden sayılan bir tiyatro konusunda bile siyasileştiğimizi gördüm. Her gün sevgi ile kalkacağımıza, nefret ile kalmaya başladık yatağımızdan. Bu nefretle de ne denizin rengini, ne de bankta ki ihtiyarı görebilirsiniz.

İstanbul efendisi neslini nasıl yaşatırız bilmiyorum ama ilk ders insanların gözlerinin içine bakalım ve günaydın demesek bile onlara gülümseyelim. Denize, yeşile bakalım bir önceki günden farkı var mı, daha mavi, daha yeşil olmuşlar mı?

Ertesi gün iskeleye gittim ve arkamdan gelen bir yolcuya “Siz önden buyurun” dedim, o da “Olur mu canım siz daha önce geldiniz, siz buyurun” dedi. Bileğindeki sarı- kırmızı renkleri gördüm “Tebrik ederim şampiyonluğunuzu” dedim. Oda parmağımdaki yüzüğü göstererek“Biz de sizi tebrik ederiz, 30 sene dile kolay ” dedi. Gülüştük…

Konular :