Hayat Bazen Ders Bazen Dert Verir
Yaz rüzgâr gibi geçiyor derken iyiden iyiye sonbahara girdik bile. Sabahın ilk ışıklarında hüznün mevsimi kendini hissettirse de öğlen güneşinin kavurucu sıcaklığı insanın aklına, kızgın kumlardan serin sulara atlamayı getirmiyor değil hani. Dolu dolu bir yazın ardından okul maratonu artık bizim için de başlıyor. Evet, en tazeciğinden bu sene biz de yavaş yavaş okul kokusunu içimize çekmeye başladık.
İlk üç günün keyifli ve tatlı yorgunluğu üzerimizde. Alin, serbest kıyafetlerle gün boyu yaptıklarıkeyifli etkinlikler sayesindehala anaokulunda olduğunu düşünse de "ana kucağından" okula hızlı bir geçiş yapacak haftaya. Her çocuk gibi eğlenceye ve oyuna doymayan kızımı öyle görünüyor ki sürprizlerle dolu bir eğitim öğretim yılı bekliyor...
Buesnada yepyeni insanlarla tanışıyorum tabi. Hangi çocuk kimin velisi, kim kimi önceden tanıyor çocuklarımızı beklerken aramızda geçen konuşmaların ilk cümleleri. Her insan bir kitap sözü kulağa pek klişe gelse de esasında boşa söylenmiş bir söz değil. Bunu, bugün bir kez daha anladım. Hayat boyu her farklı kişiden farklı şeyler duyuyor, görüyor, öğreniyoruz aslında. Bugün tanıştığım veliler arasında bir hanımefendi vardı ki, ders verme konusundaki tecrübesinden olsa gerek eşsiz sohbetiyle hayata dair tatlı tatlıipuçları verdiher birimize.Kendisi emekli olsa da öğretmenlikten hiçbir zaman vazgeçemeyen, torununa velilik yapanbir öğretmen.
“Siz gençler için çok üzülüyorum, çok yanlış bir zamanda yaşıyorsunuz.” diyerek bir anda tüm velilerin dikkatini üzerine çekti: “Bizim zamanımızda karı koca iki memur maaşıyla çocuklarımızı okutur, en üst mevkide olmasa da dilediğimiz şekilde hayatımızı idame ettirirdik. Memur maaşımız öyle çok olmasa da bereketliydi. Fakat şimdi öyle mi? Hele özel sektörde iki dudak arasında insanınkaderi. Hiç unutmam, öğretmenlik yaptığım yıllarda okuldan evedöndüğüm bir gün, evin dışına taşan ağlama seslerinin ardından kapıya yığılan ayakkabıları görünce bir anda panikle şaşkınlık arasında kalmıştım. Öyle ya böyle bir durumla karşılaştığınızda sizin aklınıza ne gelirdi. Küçük oğlum bir bankanın satış departmanında çalışıyordu. Ve banka yönetimi o bölümünü tamamen kapatma kararı almıştı. İçlerinde karı koca aynı işyerinde çalışanlar mı dersiniz, borçlanıp yeni yuva kuranlar mı dersiniz, buradaki maaşından başka hiçbir geliri olmayanlara kadar pek çok çalışan bir anda ortada kalmıştı! Oğlumu bir kenara çektim ve hayatta hiçbir şekilde yalnız olmadığını, ailesi olarak onun her zaman yanında olduğumuzu söyledim. Eğer arkanızda sağlam, hassasve sorumluluk bilincine sahip bir aile varsa hayat sizler için güçlüklerle başaçıkabilmek adınadaha kolaydır. Peki ya yoksa?.. Bu yüzden çocuklarım ve sizler adına bu koşullar altındayaşamış olmanızdan dolayı büyük üzüntüduyuyorum"dedi altmış yaşlarındaki sevimli mi sevimli emekli öğretmeniz.
Kısa bir süre sessizlik oldu. Kimseden çıt çıkmadı. Ardından konu, çocuklarını yarış atına çeviren anneler ve hırpalanan çocuklarına geldi. Bu sorun o kadar çok yaygındı ki herkesin anlatacakları vardı. Fakat bugünkü veli sohbetimizde son golü yine hocamız attı: “Biri kırk, diğeri otuz yaşlarında iki erkek çocuğum var. Birine ders anlatırdım çok iyi dinlerdi, diğeri ayağında topu süreklerdi. İşte böyledir çocuklar. Almak isteyen her şekilde öğrenmeye açıktır, ‘en başarılı sen olacaksın’ baskısı ne sizi ne de çocuğu mutlu eder. Unutmayın ki nohutta, ıspanak da pişer ve yersiniz. Fakat her birinin hazırlanma şekli ve pişme süresi farklıdır! Bu örneği hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın ve çocuğunuzu asla hiçbir arkadaşıyla kıyaslamayın.”
Bunca 'kıssadan hisse' sonrası hayat bazen anlayabilene ders, anlamayana dert verir demek geldi içimden…
3 gün boyunca çocukların görülmeye değer mutluluğu umarım tüm eğitim hayatları boyunca sürer.
Bu vesileyle başta öğretmenlere, öğrencilere ve ebeveynlere sağlıklı, mutlu ve başarılı bir eğitim-öğretim yılı diliyorum.
Sevgilerimle,