EDİTÖRÜN KALEMİNDEN

Öngörülemeyen Direniş

Hepimiz Aileyiz Kurumsal Icon hepimizaileyiz.com.tr
Yayın : 12.06.2013

Öngörülemeyen Direniş

Yaklaşık 10-14 gündür (bazılarımız olayı sonradan takip etmeye başladı) Gezi Parkı’ndaki protestolar ve müdahalelerle yatıp kalkıyoruz.

Yaşanan bu süreç boyunca direnişçilerin eylemleri ve polislerin müdahaleleri hakkında ancak sosyal medya ve yerel medya aracılığıyla bilgi sahibi olabildik.Tabi kimse durup dururken yerel medya kanallarına yönelmedi. Başta sosyal medyada Gezi Parkıeylemlerine dair haberler ediniyorduk fakatolayların devamı ve detaylarıkonusundabilgi edinebilecek bir haber kaynağı yoktu. Verilmesi gereken haberler verilmeyince doğal olarak dahalk ülkesinde yaşananlarıöğrenmek içinsosyal medyaya, yerel kanallara veyabancı basına yöneldi. Yerel televizyonların öne çıkmasının nedenleri bunlarken bu sabahGezi Parkı ile ilgili haber yapan Halk Tv, Ulusal Tv, Cem Tv ve Em Tv’yeRTÜK'den ödül (!) geldiğini öğrendik...

Olaylar kısa sürede tüm dünyaya yayıldığında ise Türk medyası nazlı nazlı harekete geçti; yandan yandan, ucundan kıyısından olabildiğince naif anlatımlara Gezi Parkı eylemlerine değindi. Yayınladıkları habere bakılırsa, sanırsınız eylemciler bir damlacık sudan kıyamet koparıyor. Sorunun çözümü oysa çok basitti belki de. Süper starımızın hafta sonundaki köşe yazısında dediği gibi: “Referandum yapılsın, çoğunluğun oyuna göre ya Gezi Parkı’na dokunulmasın, ya da Toplu Kışlası, AVM yapılsın en demokratik çözüm bu.” (!)

Yankısı bu denli hızlı yayılan böylesi bir eylemi kuşkusuz kimse öngöremezdi. Suya atılan bir taş misali çevresinde geniş halkalar oluşturarak yayıldı. Bölge bölge, il il Atatürk ve Türk bayrağı altında toplandı halk. Oysa ne bir parti, ne bir sivil toplum örgütüydü onları harekete geçiren, yalnızca pasif bir direniş hareketiydionlarınki. Üstelik şiddete sapmayarak, birlik ve beraberlik içinde, şimdiye kadar hiç görülmemiş güzellikte bir sivil direnişle sahip çıktılar Gezi Parkı’na...

Direnişçilerin birçoğu, günümüzün orta yaş ve üstünün bugüne kadar apolitik olarak nitelendirdiği, teknoloji bağımlısı “masa üstü” gençlerden başkası değildi. Peki bu gençler ne istiyordu? Başta amaçları yalnızca Taksim’in simgelerinden biri olan Gezi Parkı ve Atatürk Kültür Merkezi’nin varlığını devam ettirmesiydi. Ardından kısıtlanan özgürlükler ve özel yaşama müdahaleye kadar uzanan birçok yaptırıma karşı “itiraz” sesleri yükseldi.

Televizyondaki dizilerde ve filmlerde alkollü ve sigaralı sahneleri ya tamamen kesiliyor ya da buzlandırılıyor, biliyorsunuz. 14 gün boyunca da Gezi Parkı eylemcilerinin yedikleri biber gazlarını ve direnişçilere müdahaleleri ulusal medya kanalları, meslek alışkanlıklarından olsa gerek itinayla buzladı (!) Ulusal kanallar ve haber kanalları tarihe geçecek bu direniş hareketiyle ilgili halkı bilgilendirmenin dışında her şeyi yaptılar desek yeridir. Onların yerine yer yer bol bolpenguenli belgeseller izledik, tek tarafın sesini duyduğumuz yayınlara tanık olduk… Direnişçilere evlerinden destek vermek isteyen halk, tencere tabaklarla, ellerindeki Türk bayraklarıyla camlardan, balkonlardan seslerini duyurmaya çalıştı.

Uzmanların bangır bangır kanser yapma olasılığı yüksek dedikleri biber gazından yalnızca direnişçiler değil, çevre semtlerde oturan birçok aileler ve küçük çocuklar da fazlasıyla etkilendi (ve hala da etkilenmeye devam ediyor.) Direnişin ilk gününden bu yana, sosyal medyada en sık yayılan mesajlardan biri de: “Aman provakatörlerin oyununa gelmeyin, polise taş atmayın, kamu malına zarar vermeyin, küfür etmeyin, tanımadığınız kişilerin sizi galeyana getirmesine izin vermeyin”di. Tanık olduğum en masumane mesajdı. İçinde saldırganlık sıfır, hiddet sıfır, taşkınlık sıfırdı. Onlar çadırlarında Gezi Parkı’nın ve Atatürk Kültür Merkezi’ninyok olmasınaengel olmak için sessiz ve sakin eylemlerini sürdürmek istiyorlar.

Reyting rekorları kıran dizilerin başrol oyuncularından figüranına sanat camiasının birçok ünlü ismi eyleme destek vermek için Gezi Parkı’nda buluştu,gece nöbetleri tuttu.

Eylemin 14. gününde halen uzlaşıdan uzak, “sözünden dönenin kaşığı kırılsın”nükteleri havalarda yükseliyor.Ha şimdi güzel bir açıklama duyacağız ha şimdi derken, biz olayların tatlıya bağlanacağını umut etsek de her seferinde hevesimiz kursağımızda kaldı.

Karşılıklı uzlaşıyla sorunların bir an önce çözümekavuşturulmasını beklemekten ve dilemekten başka bir şey gelmiyor elden...

Deyip yazıma dün geceson noktayı koyduktan sonra, internetten en son haberlere göz attığımda “Türkiye şokta” başlığıyla, üzüntüyle karışık şaşkın bir halde kala kaldım.

“Polis Gezi Parkı'na çekilen eylemcilere biber gazıyla müdahale etti. Parkın girişine yoğun bir şekilde gaz bombası atılıyor. Parkın girişine kadar gelen bir TOMA parkın içine su sıkıyor..”

Sosyal medyadan yaralanan eylemcilerin Divan Oteli'nin revire dönüştürülen alt katında tedavi edilmeye başlandığını öğreniyorum...

Hemen televizyonu açtım, tabi kiulusal medya kanallarını değil. Göz gözü görmediği Taksim Atatürk Meydanı’nda polisin biber gazı ve TOMA’larla binlerce insanı alandan uzaklaştırdığını, tıpkı birfilm izler gibi soluksuz izledim.(!)

Oysa dün öğle saatlerinde İstanbul Valisi Hüseyin Mutlu, Gezi Parkı direnişçilerine dokunmayacaklarını dair açıklamalarda bulunmamış mıydı?.. Yaşananları endişeyle okumaya,takip etmeyedevam ediyorum… Ve haberler gelmeye devam ediyor…

Konular :