KÜLTÜR MANTARI - ÖZLEM TOPALOĞLU

İçimizdeki Çığlık Dile Geldiğinde...

Hepimiz Aileyiz Kurumsal Icon hepimizaileyiz.com.tr
Yayın : 27.01.2014

Icimizdeki Ciglik Dile Geldiginde

‘İçinizdekiler büyük bir çığlık olmaya başladığında’ diyerek giriş yapmayı düşündüğüm bir cümle beynimde bir sapmaya uğradı ve şunu düşünmeye başladım:

İçimizdekiler zaten biz var olduğumuzu anladığımızdan beri birikerek ister istemez bir çığlık halini alıyor ve sürekli oradan çıkabilmeyi bekliyor. Sevinç, hüzün, öfke olarak adlandırdığımız duygular çoğalarak içimizde hapsoluyor ve öyle bir zaman geliyor ki biriken bu duyguları zapt etmek zorlaşıyor. Belki de bazılarımıza tahammülü zor şeyler yaşatıyor. Tek çare ise çığlık atıp içeriye dolan o şeyleri dışarı çıkarmak gibi… Ama dünyada ne yazık ki bir şeylerin üstesinden gelebilmek için çığlık atabilme cesaretini gösterebilenlerin pek de var olmadığını tahmin etmek zor değil. Durduk yere yükselterek çıkardığımız anlamsız gibi görünen sesi kendimize de etrafımızdakilere de açıklayamayacağımız için, bunu yapmak saçma bir şey gibi görünüyor. Bu yüzden olsa gerek, çığlıkların içimize hapsolmaktan başka çaresi kalmıyor.

Şiir yazarak, beste yaparak, şarkı söyleyerek, müzik dinleyerek, ağlayarak, kahkaha atarak, bir şeyler atıştırarak, boş boş etrafa bakarak, uyuyarak ya da karşımızdaki herhangi bir insana yarım yamalak kelimelerle içinde bulunduğumuz durumu ifade etmeye çalışarak, biriken bütün her şeyi dışarı çıkarmaya çalışıyoruz. Ama çoğu zaman bu durumların hiçbirisi nefes almamıza engel olan ve boğazımızda tıkanıklık hissi yaratan o şeyin gitmesine yardımcı olmuyor.

Sonrasında kaçış eğilimi göstermeye başlıyoruz. Bu da “bir yerden, bir insandan, bir fikirden, bir durumdan uzaklaşmak” gibi çeşitli kaçışlar olarak karşımıza çıkıyor. Bazılarımız da kendimizi kötü hissetmemize neden olan her ne ise; o şey bir boşluk yaratıyorsa mesela, onun yerine başka bir şey koymaya çalışıyor. Özellikle bu durum hayatımızdan çıkan insanlar için geçerli oluyor. Sonrasında, oluşan insan boşluğunu başka bir kişiyle doldurmak tek çare gibi görünüyor. Çünkü o arada yaşanacak olan boşluğa tahammülümüz dahi olmayabiliyor. Fakat şunu bilmeyiz ki, alışkanlık haline gelen bu durum hayatımıza giren insanları çabuk tüketmemize neden oluyor. Ve bu, yarım kalmış hikâyelerin, iyileşmemiş yaraların üzerine bir yenisini eklemekten öteye gidemiyor.

Hayatta olağan bazı durumları kabullenmeli ve bunları ertelemek yerine zamanında yaşamaya çalışmalıyız. Başımıza gelen herhangi bir üzüntü veren olayı kendi kendimize atlatmayı başarabildiğimizde tek başımıza ne kadar da güçlü olduğumuzu göreceksiniz. Zamanla büyüttüğümüz sorunlar ve boşluklar atlatılması oldukça kolay engeller haline gelmeye başlayacak. Sorunları ertelemek, olduğundan fazla büyütmek, sadece sorunların içerisinde boğulmaya neden olur ve içinizden bir türlü atamadığınız çığlık halini almaya başlar. Böyle olmasını istemiyorsanız her şeyle zamanında yüzleşin, üstüne gidin ve başarın.

Konular :