Kitap Okumayın!
Kitap okumak acı verir, mutsuzluk getirir…
Geçenlerde izlediğim “Fahrenheit 451 “ adlı film, kitapların insanlara neler kattığını iyiden iyiye düşünmeme neden oldu. Bu filmde, insanlar kitap okumayı bıraktığında mutsuzluklarının giderilebileceği düşünülüyordu. O yüzden kesin çözüm olarak gördükleri bir yola başvurmuşlardı.
“Kitapları yakmak.” Böylece tamamen yok edebilecekler ve sahte olduğunu düşündükleri dünyanın kapılarını kapatmış olacaklardı. Bu duruma direnen bazı kişiler vardı ama bu oldukça az bir kitleydi. Çünkü kitap okumak zor bir zanaattı. Başkalarının söylediklerine göre hareket etmek ve beynini yönetmemek ise çok kolaydı. Bu nedenle çoğunluk bu kötü fikre uymuştu. Okumayı seven az sayıda insan kitapların yakılmasına, yok edilmesine engel olamadıkları için, ilginç bir yol geliştirmişlerdi. Kimsenin haberdar olmadığı bir yere kaçıp, bir kitabı ezberleyerek onların yok olmasına engel oluyorlardı ve bu sayede insandan insana aktarabiliyorlardı.
Burada da görüldüğü gibi, kitapsız yaşayamayacak olan kişiler bir şekilde bilgi aktarımının yolunu buluyordu. Peki böyle bir durum Türkiye’de başımıza gelseydi ne olurdu? Bilgi edinebileceğimiz hiçbir kaynağımız kalmasaydı ve biz sadece insanlar tarafından yönetilen cihazlar aracılığıyla bilgi edinebiliyor olsaydık. Kendi doğrumuz yanlışımız olmasaydı, kim ne derse onu doğru kabul etseydik ve karşılaştırma yapabileceğimiz hiçbir materyal olmasaydı… Her kafadan bir ses çıksaydı ve tek bir düşünce kabul ediliyor olsaydı… Belki de iyi olurdu çünkü böyle kutsal hazine sayabileceğimiz varlıkların değerini bilen geniş bir kitle göremiyorum.
Düşünmekten kaçıyoruz, araştırmaktan kaçıyoruz, bir köşe yazarı takip etmekten düzenli gazete ve kitap okumaktan oldukça uzağız. Fazladan bir şeyler öğreniriz diye ödümüz kopuyor… Aslında fazla bir şey bilmenin faydası yok zararı var. Öğrendiğimiz şeyler bizi daha çok huzursuz ediyor ve uykularımızı bölüyor. Tozpembe gördüğümüz dünyamızın rengini değiştiriyor. Kim mutlu sonla biteceğini düşündüğü masalını bitirmek ister ki? Ama kitaplar öyle, onlar bitiriyor… Başka hayatları görüyoruz, savaşları, eskiden yaşananları, çekilen çileleri… Bu bize huzursuzluk veriyor, geçmişi bilip geleceği tahmin ediyoruz. Bu günümüze ait olmayan ayrıntılar bize büyük bir fazlalık gibi geliyor rahatsız oluyoruz ve diyoruz ki:
Ben mi kurtaracağım dünyayı?
İşte o anda bütün okuduğumuz bu şeylerin zaman kaybından başka bir şey olmadığını anlıyoruz. Bir bakıyoruz ki okuduklarımız sayesinde öğrendiğimiz nice bilgileri, kendimize ait olan düşünceleri anlatamaz durumdayız. Savunamıyoruz bile kendimizi… Çünkü cahiller hiç susmuyorlar bizden daha çok şey biliyorlar ve onlar dünyayı kurtarabileceklerini düşünürlerken biz vazgeçiyoruz… Hem de kendimize ait o kadar güçlü bilgimiz varken boyun eğmek zorunda kalıyoruz, pes ediyoruz.
Bazı kitaplar da gerçekliğine alışmaya çalıştığımız bu dünyadan ayaklarımızı kesiyor, hayal gücümüzü zorluyor ama biz bundan da hoşlanmıyoruz. Bildiklerimizin dışında aykırılıklara, gördüklerimizin dışında şeyleri hayal etmeye gücümüz yok bizim. Bünyemizi sarsıyor böyle şeyler… Hem okuduklarımızın hepsi saçma, biz her şeyin daha iyisini biliyoruz. Bize yol gösterecek hiçbir şeye tahammülümüz yok. Ayrıca o kadar zamanımız da yok çok yoğunuz hep işimiz ve bir bahanemiz var konu kitap okumak olduğunda… Niye kafa yoralım ki birisi söyler biz dinleriz, anlatılır dinleriz hem bu daha kolay. Birisi atar biz tutarız. Bu kadar zararı ve vakit kaybı olan bir şeyi ne yapalım. En iyisi kitap okumayalım…